kitaplıktaki hava öylesine baskıcı ki, dikkatini uzun süre okuduğun kitaba ya da yazmaya çalıştığın şiire odaklayamıyorsun. bir kulukça makinasına hapsedilmişsin gibi geliyor ve yavaş yavaş kütüphanenin sadece tek bir şeye, cinsel fanteziler kurmaya yaradığını anlıyorsun. bunun neden başına geldiğini kestiremiyorsun; ama o soluk alınamaz havada ne kadar uzun kalırsan, kafan o kadar çok çıplak kadın, güzel çıplak kadın hayaliyle doluyor ve düşünebildiğin tek şey güzel çıplak kadınları düzmek oluyor. bir kadının duygulara hitap edecek tarzda döşenmiş yatak odasında değil, sessiz sakin bir çayırda değil, şuracıkta, kitaplığın zemininde, milyonlarca kitaptan havalanan toz zerreciklerinin arasında kan ter içinde yuvarlanarak hedy lamarr’ı beceriyorsun. ingrid bergman’ı beceriyorsun, gene tienery’i beceriyorsun. sarışınlar ve esmerlerle, kara derililerle ve çinli kadınlarla, şimdiye kadar aklına düşmüş ne kadar kadın varsa hepsiyle düzüşüyorsun, teker teker, ikişer ikişer, üçer üçer. saatler ağır ağır ilerliyor, butler kütüphanesi’nin dördüncü katındaki masanda otururken kamışının sertleştiğini hissediyorsun. artık hep sert, hep taş gibi, bazen basınç öyle artıyor ki masadan kalkıp koridorun sonundaki erkekler tuvaletine koşuyor, pisuarda mastürbasyon yapıyorsun. kendinden iğreniyorsun. zaaflarına ne kadar çabuk kapıldığına şaşırıyorsun. fermuarını çekerken bir daha yapmayacağına yemin ediyorsun, oysa aynı cümleyi yirmi dört saat önce de söylemiştin. masana dönerken utançtan yerin dibine geçiyor ve oturup kendinde bir anormallik olup olmadığını merak ediyorsun. hiç bu kadar yalnızlık çekmediğini, dünyanın en yalnız insanı olduğunu düşünüyorsun.
sinir krizi geçireceğim diye kaygılanıyorsun.
paul auster’ın görünmeyen isimli romanından alıntı
calla - sylvia's song
17 Mayıs 2010 Pazartesi
düş
zaman: 19:02
Subscribe to:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 Comments:
Post a Comment